• 09-06-2025, 23:23:03
    #1
    Evin önüne geldiklerinde Elfida arabanın kapısını açtı ve Demirin koluna girerek eve kadar gitmesinde yardımcı oldu.

    Arşın da aracı park ederek arabadan indi ve hızlı adımlarla eve yôneldi. Elfida zile bastı ve sessizce beklemeye başladılar.

    Demir, hastaneden çıktıkları andan itibaren bir an bile Elfidanın yüzüne bakmamıştı. Elfidanın kalbini sızlattı, kendini tutmaya çalıştı. Gözleri doldu, bir eliyle kalbinin üzerini bastırdı. Duygularını saklamaya çalıştı, yüzünü Demirin diğer tarafına çevirdi.

    Kalbi kaldırmıyordu, ağır geliyordu. Elleriyle yüzündeki ıslaklıkları sildi. Demirin kendisine baktığını hissetti, dönüp bakmadı. Demir, yüzünü kendisine doğru çevirdi. Elfida içindeki duyguları bakışlarıyla anlatmaya çalıştı.

    Demir, Elfidanın içini gördü ve gözlerinde kayboldu. Belinden tuttu ve kendisine yasladı. Ellerinden birini Elfidanın yanağına koydu ve kısık bir sesle fısıldadı.

    " Üzdüm mü seni?"

    Demirin soruyu sormasıyla Elfida bir an duraksadı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu, sesi dışarıdan duyulacaktı.

    " Beni görmezden gelerek çok fazla üzdün. Seni kaybedeceğim diye çok korktum. "

    Demir, o an için Elfidayı üzdüğünü düşünememişti. Sadece hissettiklerini anlasın istemişti. Bakışlarını Elfidanın yüzünde gezdirdi ve konuşmak için dudaklarını araladı.

    "Benim hissettiklerimi gör istedim. Seni öptüm ama beni ittirdin. "

    Elfida o an için ne diyeceğini bilemedi ve öylece kalakaldı. Elfida Demirin kendisinin daha yeni tacize uğradığını bilmiyormuş gibi konuşması çok ağrına gitmişti. Hafie indirgeyecek, basit bir olay değildi.

    Derin bir nefes aldı ve yutkundu. Birkaç dakika derin bir suskunluk içerisinde beklediler. Demir, Elfidanın cevap vermesini bekledi.

    Yaşadıklarını dillendiremeyecek kadar yorulmuştu. Sanki yaşadıklarını anlatırsa o anları bir daha yaşayacakmış gibi hissediyordu.

    Demir' in sorduğu soruya cevap vermemeyi tercih etti. Demir, Elfidanın soruya cevap vermeyeceğini anladığı an bir kez daha zile bastı.

    Yaklaşık bir dakika sonra kapı açılmıştı. Tam o sırada da arkadan Arşın gelmişti. Birlikte içeriye doğru adımladılar ve dış kapıyı kapattılar.

    Tam karşılarında Ayla Hanım dikiliyordu. Ayla Hanımın gözleri hafif ıslaktı. Kimseye belli etmeden hızlıca göz yaşlarını sildi ve hiçbir şey olmamış gibi gülümsedi.

    Ayla Hanımın ağladığı Demirin gözünden kaçmadı. Manevi oğluna yavaş adımlarla ilerledi ve tam önünde durdu.

    Gözyaşlarını daha fazla tutamayıp hıçkırıklar arasında konuştu.

    "Oğlum, seni çok özledim."

    Demir, Ayla Hanımın kendisi için çok fazla üzüldüğünü biliyordu. Kalbinden vurulmuştu ve iyileşme süreci uzun sürecek gibiydi. Ayakta duracak hali yoktu, kendini zor zaptediyordu.

    Ayla Hanım daha fazla dayanamadı ve Demiri kendine doğru çekerek sımsıkı sarıldı. Bağrına sokarcasına saçlarını okşaya okşaya sardı.

    Demir, Ayla Hanımın kendisini sıkı sıkıya sarmasıyla dudaklarını ısırdı; yarası sızım sızım yandı. Annesinin yanlış anlamasından korktuğu için sesini de çıkaramadı.

    Kısık bir ses tonuyla mırıldandı.

    " Anne ben iyiyim. Üzülmeni gerektirecek bir durum yok. Sapa sağlim geldim bak."

    Ayla Hanım, Demirin dediklerine tam anlamıyla güvenmiyordu. Demir, kötü olsa da iyiyim diyen bir insandı.

    Kollarını Demirin vücudundan çekti ve gördüklerine inanamadı. Demirin yarası derindi, kanıyordu. Giydiği tişörtün bir kısmı kırmızıya bulanmış ve kan damlaları yere damlıyordu.

    Ayla Hanımın üzgün surat ifadesinin yerini büyük bir telaşa bıraktı. Ellerini Demirin tişörtüne koydu ve yukarı doğru sıyırdı.

    "Eyvah! Yaran çok derin, kanıyor. Pansuman yapılması gerek."

    Panik bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Demir, annesinin telaşını az çok anlıyordu ve alttan almaya çalışıyordu.

    "İyiyim anne. Sakin olur musun? Ben pansumanı kendim yaparım."

    Demir, laflarıyla Ayla Hanımı susturmayı başarmıştı. Gözlerinden uyku akıyordu. Yukarı odasına çıkıp biraz yalnız kalmalı ve uyumalıydı. Gözleri yarı açıktı, etrafa sersem sersem bakıyordu.

    Gözlerini yanı başında duran Arşına çevirdi ve yukarıyı işaret etti. Durumu hemen anlayan ve Demirin daha fazla ayakta duramayacağını fark eden Arşın Demirin koluna girdi.

    Diğer koluna da Elfida girdi ve merdivenleri yavaş yavaş acele etmeden birer birer çıktılar. Elfida Demirin koluna girmesine ses etmemesine oldukça şaşkındı ve şaşkınlığının yerini derin bir sukunete bırakmıştı.

    Merdivenlerin bitiminde sağ tarafta kalan ilk odanın kapısını açtılar ve içeri girdiler. Demiri pencerenin hemen yanında kalan bazasına pikeyi açarak yatırdılar.

    Arşın hemen ecza dolabından tendürdiyot ve pamuk alarak Demirin yarasına pansuman yaptı. İşi bitince odadan çıkarak ikiliyi yalnız bıraktı.

    Elfida sessiz bir şekilde bekliyordu. Demiri merak ediyordu. Gözlerine çekindiğinden bakamıyordu. Yönünü kapıya doğru çevirdi ve tam kapıyı açmak üzereyken Demirin sorduğu soruyla kalakaldı.

    "Kapıda söylediğim şeyler için cevap vermeyecek misin?"

    Elfidanın vücudu kasıldı, yaşadığı anları tekrar dönuyormuş gibi hissetti. İstemsizce olduğu yerde titredi ve Demire bakamadı.

    Bir müddet olduğu yerde kaldı ve artık bir cevap vermesi gerektiğini fark ettiğinde gerçeği bilmediğini düşündü. Yoksa böyle bir soru sorma ihtimalin olmayacağını biliyordu.

    Gerçeği söykemekten başka çaresi yoktu. İki ihtimal vardı; ya gerçeği söyleyecek Demiri kazanacaktı ya da suskunluğunu koruyacak ve Demiri tamamen kazanmadan kaybedecekti.

    Derin bir nefes aldı. Gözleri doluydu, kendini toparlamaya çalıştı. Elini kapı kulbundan çekti, tekrar yatağa doğru adımlamaya başladı.

    Yatağın ucuna oturdu, ellerini avucunun arasına aldı. Gözlerini yere dikti, konuşmaya başladı.

    " Yaşadığım şeylerin kolay olmadığını biliyorsun. O gün sen beni öptüğünde hala o olayın etkisindeydim ve sadece kendimi korumak için verdiğim bir tepkiydi."

    Demirin Elfidanın sözleriyle gergin olan vücudu rahatladı. Öptüğü için kendini iğrenç hissetmişti, o günden itibaren Elfidadan uzak durmak için çabaladı. Yine de kendisine hakim olamadı, soluğu hep yanında almaya başladı.

    " Sandım ki beni istemediğin için ittin, rahatsız oldun. Kendimi çok kötü hissettim."

    Elfida Demirin açık sözlülüğüne hayretle baktı. İsteyerek itmemişti, sadece yaşadıkları gözünün önüne gelmişti. Her şey daha çok yeniydi ve istemeyeceği bir olayın gerçekleşmesini istemiyordu.

    Ürkek bir ses tonuyla mırıldandı.

    " Yanlış düşünmüşsün. Bazı şeyleri akışına bırakalım."

    Demir, düşünceli bir şekilde Elfidayı cevapladı.

    "Dediğin gibi olsun, bakalım."

    Elfida, Demirin yatağından kalktı ve kapıya doğru yürüdü. Demire döndü ve seslendi.

    "Sen biraz uyu, dinlen. Akşam yemeğinde görüşürüz."

    "Tamam ama uyandır beni."

    Elfida belli belirsiz başını salladı ve dışarı çıkarak odanın kapısını kapattı.

    Merdivenlerden aşağı indiğinde ev ahalisinin hepsinin kendi köşesinde takıldığını gördü. Sessizce oturma gurubunun olduğu koltuklardan birine oturdu.

    Karşısında Ayla Hanım vardı. Demirin vurulmasından sonra biraz da olsa aralarındaki buzlar erimiş, yakınlaşmışlardı.


    Elfida gereksiz tepki verdiğinin farkındaydı, iç sesini susturamıyordu. İçindekileri tutamıyordu, bir bir dışarıya yansıtıyordu.

    Ayla Hanım kızına baktı, içine kapanık bir şekilde kendi halinde takildığını gördü. En son hastanede görmüştü. Aramaya fırsatı olmamıştı, aralarını düzeltmeliydi.

    Aklına bir fikir geldi ve hemen uygulamaya geçti. Hızla yerinden kalktı, Elfidanın yanına oturdu. Konuşmak için dudaklarını araladı.

    " Biliyorum, senin yanında olamadım. O yüzden seninle vakit geçirip kaçırdığımız anları telafi edelim. "

    Elfida, annesinin kendisine olan yaklaşımını çok sevindi. Elfida da bir adım atmaya karar verdi ve annesine ilk defa gülümsedi.

    Ayla Hanım, kızının içtenlikle tebessüm ettiğini gördügünde buruk bir gülümseme dudaklarında yayıldı, birlikte geçiremediği tonlarca anların altında ezildi.

    Elfida, Ayla Hanıma kısa ama sonraki süreçlerde aralarının iyi olacağının sinyallerini veren bir cevap verdi.

    "Telafi edebileceğimiz önümüzde çok zaman var. Seni ilk gördüğümde sert çıkıştığım için ve sana kendini suçlu hissettirdiğim için ôzür dilerim."

    Elfidanın söyledikleri Ayla Hanımın kalbine umut tohumlarını ekti. Kollarını kocaman açtı ve kızını göğsüne çekti. Burnunu Elfidanın saçlarına yaklaştırdı ve kızının saçlarını kokladı. Buram buram yasemin kokuyordu.

    Elfida Ayla Hanımın göğsüne sığındı, anne sıcaklığını hayatında ilk defa bugün hissetti. Diğer tüm duygulara ağır bastı, anne şefkatini yakından hissetmek bir başkaydı.

    Ayla Hanım, duygusallığa kenara bırakması gerektiğinin farkına vardı. Elfidayı nazikçe göğsünden kaldırdı ve kısık bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

    "Aslında benim bir teklifim vardı, ama Demir yaralanınca arada kaynadı. O gün kahvaltıda çocuklarla birlikte alışverişe gitmeni istemiştim. "

    "Evet, hatırlıyorum." diye başını hafifçe yana yatırdı.

    "İstersen bugün bir başlangıç yaparak gidebiliriz. Hem senin bizim evde doğru düzgün kıyafetin de yok. Yaşadıklarımızdan sonra hepimize bir değişiklik olmuş olur."

    Elfidanın içini derin bir heyecan kapladı. Daha önce hiç kendi başına alışverişe çıkmamıştı. Üvey ailesinin kendisine aldıkları ikinci el kıyafetleri giyerdi, sesini çıkarmaya gücü yetmezdi.

    Ayla Hanıma bir cevap vermesi gerektiğinin farkındaydı. Dudaklarını ısırdı, ellerine baktı. Evet, demek istiyordu ama utanmıştı.

    "Gitmek ister misin?"

    "Evet, olabilir." dedi sessizce içini kaplayan derin bir mutlulukla.

    Ayla Hanım, Elfidaya cevap verdi.

    " Hazırlan da çıkalım o zaman."

    Elfida Ayla Hanıma cevap vermedi, dudaklarında silik bir tebessüm oluştu. Hızlıca oturduğu yerden kalktı, merdivenlere yöneldi. Merdivenleri geçerek odasına girdi.

    Üzerine siyah düz bir kazak, altına da krem renkte pileli dizlerine gelen bir etek giydi. Aynadan kendine baktığında farklı bir Elfida gördü. Kalbi göğsüne sığmıyordu, sanki delip geçecekti.

    Horoz gibi kabaran turuncu saçlarını spreyle çeki düzen verdi. Hafif bir makyaj yaparak kısa sürede hazırlandı.

    Ayla Hanım Elfida yukarı çıkınca çocuklarına baktı ve otoriter bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

    " Elfidayla alışverişe çıkacağız. Sizinde gelmenizi istiyorum ve orada sorun çıkartmanızı istemiyorum."

    Bakışları Barlas ve Bartına döndü. İkisini uyarmak zorundaydı, kızına daha fazla zarar vermelerini istemiyordu.

    "Siz ikinizin Elfidaya bir laf attığınızı görürsem sizi evlatlıktan red ederim. Duydunuz mu beni?"

    Barlasın kulaklarına gelen homurtularını duydu. kulak asmamayı tercih etti. Kimsenin kızıyla olan ilişkisini olumsuz etkilemelerine izin vermeyecekti.

    Bartın, Ayla Hanıma dik dik baktı. Bazen annesini hiç anlayamıyordu. Duraksamadan lafı hemen yapıştırdı.

    " Daha DNA testi bile yapılmadı. Ne çabuk kızınız olduğunu kabul ettiniz?"

    Ayla Hanım için bardağı taşıran son damla oldu. Elinden geldiğince çocuklarına karşı nazik davranmaya, sabırlı olmaya çalışıyordu.

    Yüzü bir anda gerildi, sinirli bir surat ifadesine büründü. Parmak boğumlarını sıktı, ellerini sıkmaktan kıpkırmızı olmuştu.

    Bartın, Ayla Hanımın yüz ifadesine baktığında iyi şeyler söylemeyeceğini anladı.

    " İnsan çocuğunun olup olmadığını kalbiyle hisseder. DNA testine gerek yok. Elfidayı ilk gördüğümde kendimi ona karşı çok yakın hissetim. Hem benim tıpa tıp kopyam."

    Ayla Hanım, Bartına gereken cevabı vermişti. Elfidan eve ilk geldiğjnde karşısında kendi gençliğini görmüştü. Birebir benziyordu, adeta
    kopyası gibiydi.

    Bartın annesinin cevabından sonra yüzü 'o' şeklini almıştı. Kendisini bile kızı kadar savunmamıştı ya da korumamıştı.

    Ev ahalisinin üzerinde derin bir sükunet oluştu. Herkes kendi halinde takılmaya başladı. Tam o sırada evin zili çalmaya başladı.

    Ayla Hanım evin kapısına doğru yürümeye başladı, giydiği topuklu ayakkabılar zeminde tok bir ses çıkarıyordu.

    Bir elini kulba uzattı, kapıyı açtı. Karşısında uzun zamandır görmediği birini gördü. Gözleri birbirlerine kenetlendi, ayrılmadı. Özlem ikisi arasında dinmek bilmeyen bir yangına dönüşmüştü, sızım sızım sızlıyordu.

    Avşar Bey Ayla Hanımdan gözlerini çekti, yanından geçerek içeriye girdi. Dış kapıyı kapattı, şimdi ikisi arasında bir adımlık mesafe vardı.

    Masmavi gözlerini, karısının vücudunda baştan aşağı gezdirdi. Vanilya kokusunu derince içine çekti, yıllardır kıyıda köşede kalan koklanmayı unutulan bir koku gibiydi.

    Bir adım yaklaştı, burnunu karısının saçlarına dayadı. Etrafa yayılan ve kendisini mest eden kokuyu bir müddet soludu. Dudaklarını kulağına değdirdi, iç gıdıklayan bir fısıldıyla konuşmaya başladı.

    "Seni çok özledim. Kokunu, sesini, yüzünü, saçlarını özledim. Her zerreni tek tek sarmak istiyorum."

    Ayla Hanımın, Avşar Beyin sesini duymasıyla göz bebekleri büyüdü, dudakları aralandı. Ellerini koyacak yer bulamadı, önünde birleştirdi.

    Dışarıya doğru titrek bir nefes verdi. Kendinde Avşar Beye verecek cevabı bulamadı.

    Ufak bir mırıltıyla karşılık verdi.

    " Sen bana Elfidanın kaçırıldığını söylemek yerine öldüğünü söyleyerek en büyük hatayı yaptın. Şimdi beni özlesen ne çare?"

    Ayla Hanımın sesinde sitem vardı. Avşar Beyi kalbi affetse mantığı affetmezdi. İkisinin de birbirinden uzak kalması daha doğru bir karar olacaktı.

    Ayla Hanım Avşar Beyin kendinden uzaklaşmayacağını anlayınca bir adım geriye gitti. Gözlerinden akan yaşı sildi, omuzlarıni dikleştirdi. Kendini toparladı, hiçbir şey olmamış gibi yanından çekip gitti.

    İçeriye doğru adım attığında Avşar Bey de arkasından geliyordu. İkisi de içeri girdiğinde bütün bakışlar kendilerine döndü.

    Ayberk hemen babasının yanına ulaştı, hiddetli bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

    "Senin burada ne işin var baba?"

    Avşar Bey, Ayberkin sözleriyle anlık bir duraksama yaşadı. Henüz oğlunu sinirlendirecek bir söz söylememişti, celallenmesine gerek yoktu.

    "Elfida ve Demirle konuşmak için geldim."

    Barış da olaya dahil oldu. Avşar Beyin yanına yaklaştı. Hissizce konuşmaya başladı.

    "Elfidayla hangi yüzle konuşmak istiyorsun?"

    Avşar Bey, hem karısını hem de çocuklarını korumak için yıllar önce bir hata yapmıştı, bedelini uzun süre ödeyecek gibi duruyordu.

    "En azından bir özür dilemek istiyorum. Elfidayı günlerce aradım ama bulamadım."

    Odayı derin bir sessizlik kapladı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Merdivenlerden aşağı Elfida indi.

    Bakışlar merdivene kaydı. Elfidanın bakışları doğrudan doğruya Avşar Beyin üzerindeydi.

    "Beni arıyormuşsunuz buyrun, Avşar Bey. Karşınızdayım. Diyeceklerinizi söyleyin bakalım." dedi nötr bir sesle.
  • 09-06-2025, 23:26:11
    #2
    Gold üye
    Elfidayı her okuduğumda neden Haluk Levent gibi okuyom sonra odaklanamıyom bence değişin elif felan diyin hocam odak kalmadı bende
  • 09-06-2025, 23:27:02
    #3
    Saitama adlı üyeden alıntı: mesajı görüntüle
    Elfidayı her okuduğumda neden Haluk Levent gibi okuyom sonra odaklanamıyom bence değişin elif felan diyin hocam odak kalmadı bende
    aha niye yaw gayet iyi değil mi?
  • 09-06-2025, 23:29:51
    #4
    Gold üye
    Makalehizmetiii adlı üyeden alıntı: mesajı görüntüle
    aha niye yaw gayet iyi değil mi?
    Valla ben direkt iptal

    https://youtu.be/9FytRUb9oUc?si=YsewdDLl5Mw0m-dV
  • 10-06-2025, 00:41:46
    #5
    Çok fazla imla hatası var. Bir örnek mesela; Demirin... birçok yerde "Demirin...." şeklinde cümle var. "Barlasın.., Elfinaya... şeklinde. "Demir'in..." kesme isaretini unutuyorsunuz. Buna benzer cok fazla imla hatasi var.
    Ayrıca yalniş obek kullanımları var. Bunlar anlatım bozukluguna yol açıyor.

    Başka bir örnek;
    "Elfida Demirin kendisinin daha yeni tacize uğradığını bilmiyormuş gibi konuşması çok ağrına gitmişti."

    Cumlenin ogelerine ayırırken şu soruyu soruyorum; ne ağırına gitmişti?
    Demirin kendisinin daha yeni tacize uğradığını bilmiyormuş gibi konuşması.
    Bu cümle oldugu gibi özne.
    Kalan kısım şu;
    Elfida çok ağrına gitmişti."
    Elfida'nın... demeniz gerekiyor. Düşük cümle. Zaten başta o kelime olmaz. Dogrusu şu;
    Demirin kendisinin daha yeni tacize uğradığını bilmiyormuş gibi konuşması Elifda'nın çok ağrına gitmişti."
    Bu arada agrına gitti denmez. Orda ünlü düşmesi yapamazsınız. Ağırına gitti.. olmalı.

    Bartın annesinin cevabından sonra yüzü 'o' şeklini almıştı.

    Aynı hata burda da var mesela. "Annesinin cevabından sonra Bartın'ın yüzü... seklinde olacak. Obekleri aÿiramazsinız. Anlatim bozuklugu olur.
    Bunlara benzer cok cok fazla anlatim bozuklugu var.