Bir ayakkabı firması iki çalışanını yerlilerin yaşadığı bir adaya gönderir. Firma çalışanlarından biri adaya inip araştırma yapınca şirketine şöyle bir faks geçer. “Maalesef burada herkes yalın ayak geziyor, kimse ayakkabı giymiyor ben ilk uçakla geri dönüyorum.” İkinci eleman da incelemesini yaptıktan sonra sonra sevinçle faksını çeker. “Burada kimsenin ayakkabısı yok. Müthiş bir müşteri potansiyeli var.”
Yine anlatılır:
İki gezgin arkadaş beraber yolculuk ediyorlarmış. Bir şehre gelmişler ve şehre girince birbirlerinden ayrılmışlar. Her ikisi de aynı şehri gezmelerine rağmen tuttukları notlar hayli farklıymış. Biri insanlara ön yargılı bakan fena düşünceli gezgin, gördüğü ve yaşadığı olayları hep kötü tarafından yorumlamış. Diğer gezgin güzel düşünceli olduğundan olayların güzel taraflarını görmüş. Sonuçta her ikisi de aynı şehri anlatmışlar ama gezi notlarını görenler birbirinden çok farklı iki sehre gittiklerini düşünmüşler.
Evet değerli okuyucular işte bizler de aynen bu hikayelerde olduğu gibi günlük yaşantılarımızda bakış açımızın sonuçlarını yaşıyoruz. Olaylara güzel tarafından bakmasını bilenler ve bilmeyenler. Etrafınıza şöyle bir bakın göreceksiniz ki bazı insanlar sanki sadece başkalarının açıklarını aramakla ve onların hatalarını bulmakla görevliymiş gibi davranıyorlar.
Olaya kötü tarafından bakmayı alışkanlık haline getirenlerin şöyle bir savunmaları vardır: “Biz önümüzü kış tutalım da güz çıkarsa ne ala” ve “Tedbiri elden bırakmamak gerekir, olaylara olumlu tarafından bakarsak zayıflık göstermiş oluruz”. İlk bakışta haklı gibi görünseler de aslında bu tür düşünceler “güvensizlik” duygusunu pekiştireceğinden insanlar arası ilişkileri de bozacaktır. Ericson kişiliğin gelişiminde kritik evreleri anlatırken 0-1 yaş döneminde temel güven duygusunun kazanıldığını ve bu dönemde oluşacak güvensizilik duygusunun da insanın tüm yaşamını etkileyebileceğini anlatır.
Olumlu bakış açısı olayları daha net görmemizi sağlar. Olumsuz bakış açısı ise ilk örnekte olduğu gibi bazen ayağımıza gelen fırsatları teptirecek davranışlar sergilememize sebep olur. Olumlu pencereden bakmayı “Polyannacılık” ile de karıştırmamak gerekir. Karşılaştığımız her şeye olumlu tarafından yaklaşmalı olayın bizzat kendisi tüm olumsuzlukları içinde barındırıyorsa ondan uzak durmasını da bilmeliyiz.
Bakışlarımızı güzelleştirelim, insanlara potansiyel suçlu, olaylara da bizi mahvedecek kara delikler nazarıyla bakmayalım. Olumlu pencereden bakmak hayattan alacağımız tadı da arttıracaktır. Bir büyüğümüz ne güzel söylemiş:
Güzel bakan güzel görür,
Güzel gören hayatından lezzet alır.
Hakan METAN
Psikolojik Danışman
----
bir arkadaşımla konuşmuştuk oradan başını söyledi sonunu da gogulda aradım epey bir şey buldum bu yazı hoşuma gitti diğerleri içinde paylaşayım dedim çok güzel anlatmış
hep pozitif olmak lazım
